28 Aralık 2015 Pazartesi

Doğru Doktoru Seçmek: Dr. Cem Akarsu

Bana en çok sorulan sorulardan biriydi bu: "Özlem Hanım, siz sayısız doktorla çalıştınız, sizin doktorunuz hangisi oldu peki?" Bu sorulara istinaden yazma gereği duydum...
Doğum fotoğrafçılığım gereği gerçekten sayısız doktorla çalıştım, çoğu da Ankara'nın en iyi doktorlarıydı... Bir süre sonra tanıdık olmuştuk hepsiyle... Ancak Toprak Bey'in geleceğini ilk kez öğrendiğimde aklıma hiç tereddüt etmeden Cem Akarsu geldi ve soluğu, onun yanında aldım...
Neden mi? Ben de bilmiyorum açıkçası...  Cem Bey'in de birkaç doğumuna tanıklık etmiştim... Sanırım, aklıma kazınmasının nedeni onun anne adaylarına yaklaşımı, sevecenliği, sabrı, ne olursa olsun pes etmeyişi, doğumlardaki bilgisi ve insanı sakinleştiren, huzur veren yapısı oldu...
Gerçekten de birlikte geçirdiğimiz hamilelik boyunca bütün kaprislerime, bütün saçmalıklarıma, bütün sataşmalarıma sabırla yaklaştı. Bütün gereksiz sorularıma ve çıkışlarıma verdiği bilgili cevaplarla beni aydınlattı. Eh, kolay değildi herşeyden şüphelenen ve sürecin sonunda başına ne geleceğini defalarca gözlemlemiş biriyle baş etmek... Kaç kere doğuruyorum galiba deyip başının etini yediğimi, gerçekten doğurduğumda da doğurmayacağım ben diye inat edişimi hiç unutamam... Sadece bir kadın doğum doktoru değil de psikolog olarak da büyük yardımı olmuştur...
Toprak Bey üstünde büyük emeği vardır ayrıca...
Doğum anımda da muhteşem rehberliğiyle kazasız belasız bebeğimi kucağıma verip, o muhteşem mucize anını bizimle paylaşması da kendisini muhteşem insanlar listesine taşımıştır...
O yüzden herkese gönül rahatlığıyla benim doktorum Cem Akarsu diyor ve kendisine çok teşekkür ediyorum...

2 Aralık 2015 Çarşamba

Tutamıyorum Zamanı

Zaman... Bu aralar, fabrika ayarlarımdaki annelik butonu ile birlikte yeniden keşfettiğim kavramlardan birisi... Öyle garip ki, içindeyken hiç akmıyor gibi hissettiğim sonsuz bir "şimdi", dönüp baktığımda ise hızla geçip gitmiş bir "geçmiş" olarak yeniden tanımlanıyor "zaman"... Yani aslında belki de hep öyleydi de ben bu kadar hormon bombardımanına maruz kalmadığım için üstünde böyle düşünüp taşınmak pek de bir anlam ifade etmiyordu...

Toprak Bey ile birlikte 3. ayımızdayız... 3 ay boyunca kalkıp da bilgisayar başına geçip birşeyler yazmaya hiç "zaman"ım olmadı... (Şu anda da yazarken tedirginim, her an uyanacak ve yine yarım kalacağım diye...) "Deli gibi yazmak istemek ama zamanı olmamak"... Bu uzun tamlama da böylece girdi hayatıma işte... Eskiden "yazmak istemek ama sözcükleri yetmemek" vardı.

Bünyenizdeki anne butonuna basıldığında bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmuyormuş... Eskiden bolca olan, hoyratça kullandığınız, sağa sola savurduğunuz zamanınız artık size ait değilmiş... Onca yılda biriktirdiğiniz doğrularınız, kurallarınız, prensipleriniz, sizi siz yapan ne varsa koca bir çöp poşetinin içine konup kapının önüne öylece bırakılıyormuş... Bildiğiniz herşey yalan oluyormuş... Siz ya da istekleriniz ya da ihtiyaçlarınız ya da hırslarınız diye bir şey kalmıyormuş... Bütün bunların ne önemi varmış ki zaten, minicik yüzdeki ufak bir gülümseme karşısında... Aslında siz kimmişsiniz ki zaten, o minik adamın saçının bir teli eder miymişsiniz?

Velhasıl kelam, zor işmiş bu annelik, deli işiymiş... Kendi harcanmış milyonlarca dakikanızın karşısında yepyeni, masum, tertemiz bekleyen milyonlarda dakika... Telaş içindeki koşturmalarım geldiğinde aklıma tuhaf hissediyorum, sanki o ben değilmişim gibi. Şimdi kucağımda Toprak Bey, pencereden dışarı bakarken yapraklar dökülüyor, yağmur yağıyor... Sonra güneş açacak, çiçekler tomurcuklanacak... Biz, onunla bir kozanın içinde zamanı izleyeceğiz... İşte, mutluluk bu sanırım...

Anneliğin ne kadar muhteşem, mucizevi bir şey olduğunu ise anlatmayacağım... Siz, onu zaten biliyorsunuz :)