27 Aralık 2012 Perşembe

Kozasında Minik Bir Kelebek: İpek Bebek


O gün tesadüfen Şule Hanım’ı aramıştım. Hamileliğinin son günlerindeydi, durumunun nasıl olduğunu sormak ve moral vermek için aramıştım. Ancak telefonunu açmamıştı. Eşi Alperen Bey’in telefonunu gördüğümde aklıma hiçbir şey gelmemişti. Aramama birlikte dönüyorlar diye düşünmüştüm. Ancak yanılmıştım, Şule Hanım doğum sürecine girmişti. Normal doğum olacaktı, bekliyorduk zaten.
Alperen Bey, henüz sancıların yeni başladığını söyledi. Takriben bebeğin geleceği saati söyledi. Benim için de endişeli bekleme saatleri başlamış oldu. Gözüm kulağım telefondaydı, bir taraftan da Şule Hanım’ın nasıl acı çektiğine dair empati kuruyor, acısını içimde hissediyordum.

Sonunda telefonum son kez çaldığında, artık dayanamayıp hastaneye gitmek için yola koyulmuştum bile.  Evet, doğum çok yaklaşmıştı.

Hastaneye ulaştığımda Alperen Bey’i kapının önünde tedirgin şekilde beklerken buldum.  Nasıl tedirgin olmasın ki? Hem eşi için endişeleniyor  hem de az sonra minik kelebeği ile tanışmanın heyecanını yaşıyordu.
Birlikte doğum odasına girdiğimizde Şule Hanım, ara ara gelen sancılarla sarsılıyor, nefes egzersizleri yapıyordu. Yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. Alperen Bey, hemen eşinin baş ucuna giderek ellerini kavradı. Öylesine güzel destek veriyordu ki eşine; canı onunla birlikte yanıyor, onunla birlikte kasılıyor, onunla birlikte nefes alıp veriyordu. O anda birbirini seven iki insanın, tek bir yürek olup nasıl birlikte hayata meydan okuduğuna şahit oldum. Ve sevginin, gücünü gördüm.

Bir, iki, üç zorlu ıkınmadan sonra nihayet İpek Bebek’in ağlaması duyuldu. Hepimiz derin bir nefes aldık. Artık odada bir mucize vardı, aramıza katılmıştı. O kadar güzel ve o kadar özeldi ki… Yaşanan herşey, kızlarına olan bütün sevgileri hem Alperen Bey’in, hem Şule Hanım’ın gözlerinden iki damla yaş olarak süzülüyordu şimdi.  Şule Hanım, bütün acılarını unutmuş kızını görebilmek için uğraşıyordu. Annelik nasıl da yüce bir duyguydu böyle?
Ertesi gün yanlarına gittiğimde artık birbirlerine alışmışlardı.  Üçü birlikte sıcacık bir sevgi yumağı oluşturmuşlar, huzurun  o muhteşem rahatlığında yüzüyorlardı.  Doğumdan sonraki ilk gün çekimini yapıp yanlarından ayrılırken minik kızlarıyla sevgi dolu kozalarında sonsuza kadar mutlu yaşayacaklarından öylesine emindim ki…



2 Kasım 2012 Cuma

Yılın Ilk Delikanlısı

Yine bir mucize için sabahın erken saatinde yollardaydım. Ancak bu kez telaşlı değildim, herşey planlıydı; bebeğimiz sezaryenle doğacaktı. Bir saat tahminimiz vardı ve her şey düzenli olarak ilerliyordu.

Rabia Hanım ile hiç tanışmamıştık. Bir arkadaşları, onlara doğum fotoğrafları armağan etmek istemişti. Ne kadar şık ve güzel bir düşünceydi altın takmak yerine fotoğraf takmak :) Her zamanki gibi hastanenin acil girişinde onları beklemeye başladım. Rabia Hanım, kırmızı elbisesi ve yüzündeki tebessümü ile geldiğinde çok şaşırdım; hiç hamile gibi değildi. Sadece önde biraz çıkıntı vardı, hepsi bu... İnanılmaz enerjik ve neşeliydi. Nasıl olmasın ki, birazdan minik mucizlerine kavuşacaklardı.

Prosedürler bildik şekilde devam etti. Ben alışmıştım artık ama tabi ki onlar için herşey ilk defa karşılaştıkları garip şeylerdi. Rabia Hanım, kolunda serumuyla yürüyerek ameliyathaneye giderken o sıcak gülücükleri hâlâ yüzünde asılıydı. Ameliyathanenin otomatik kapısı kapanıp da Rabia Hanım görünmez olunca dışarıda bekleyenler için eziyetli saatler başladı. O anda havada süzülen duygular o kadar karmaşıktı ki; korku, merak, endişe, sevgi, tedirginlik, sabırsızlık... Bütün duygular bir yumak olmuş, dualarla karışmıştı.

Ve nihayet saat 9'u geçerken Uzay bebek bize merhaba dedi. Rabia Hanım, epiduralli olduğu için ilk anından itibaren bebeğini gördü, öptü, kokladı. Oğluna ilk hediyesi, bir annenin sıcacık busesi ve mutluluk gözyaşları oldu. Yarım saat sonra kapının önündeki duygu bulutu dağılmış, yerini mutluluk ve sevgiye bırakmıştı. Yüzler şimdi gülüyordu. Nasıl gülmesin, minik mucizeleri gerçekleşmişti.

Uzay bebek, benim için 2012 yılının ilk delikanlısıdır. 2012 yılında girdiğim bütün doğumlarda hep kız bebeklerle selamlaştım, onlarla yeniden doğdum. Uzay, 2012'deki ilk oğlumdu... Hoşgeldin Uzay, adın gibi sonsuz ol...
 
 
 

15 Ekim 2012 Pazartesi

Çocukluğumun Çocuğu

Zordu. Garipti. Özeldi. Güzeldi. Sayabileceğim ne kadar duygu ve düşünce varsa hepsi birbirine karışmıştı onu o hâlde ilk gördüğümde.

5 yaşımızdan beri birlikteydik… Yıllar yılları kovalamış, hayat bizi başka başka şehirlere savurmuştu ama hiç kopmamıştık. Aylarca görüşmesek, konuşmasak bile biraraya  geldiğimizde yine anaokulu sıralarına döner, bir hayatı yaşamaya yeni baştan başlardık.
O anda çocukluğumuz, gençliğimiz hızla geçti gözümün önünden. Duygularım karmakarışıktı. O ise kocaman karnıyla karşımda duruyor, bana yine gülümsüyordu. Bazen ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz ya,  bilemedim ben de. Sadece karnına dokundum; sarılamazdım ki, aramıza bir şey girerdi sarıldığımızda, ilk defa… Korktum dokunurken, incitir miyim, acıtır mıyım diye? Dokunur dokunmaz tekmeyi yedim: işte canımın canından aldığım ilk merhaba buydu J

Doğumunda yanında olmayı çok istedim, herşeyden çok istedim ama işte… Boğazıma düğümlenen bir “ama işte” daha… İstanbul’daydı, Ankara’daydım… Çok isyan vardı iki şehrin arasına sığan ama sessiz kaldım.
Ve hâlâ göremedim canımın canım oğlunu… Zamanın bu kadar çabuk geçmesi ürkütüyor bazen. Belki de kaçıyorum aslında, onu kucağında bir bebekle görmekten. Korkuyorum belki de, bir daha hiç o anaokulu sıralarına dönemeyiz,  hayata yeniden yeniden başlayamayız diye…
 İyi ki varsın Nilay... Sevgimle kal...

 
 
 
 
 
** Fotoğrafların telif hakkı saklıdır: ©OzlemDag
Telif Hakları Yasası’na göre izinsiz kullanımı suçtur.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Güzel Haberlere Doğru...

Merhabalar,

Blogumuz artık Radikal Blog sayfasında okuyucularıyla buluşuyor: http://blog.radikal.com.tr/Blog/mucize-gunlukleri
Mucizelerimizi daha fazla anneyle paylaşarak hızla büyüyoruz :)

Blogun izleyicisi olmak için sağ taraftaki "bu siteye üye olun" butonuna tıklamanız yeterli...

Sevgiler,

Özlem

3 Ekim 2012 Çarşamba

Minik Mucize: Defne Meriç Un

Fatma Hanım, bir arkadaşımın arkadaşıydı. Hamileliğinin son aylarında telefon ile konuşmaya başladığımızda ona dair ilk izlenimim oldukça rahat, neşeli ve keyifli biri olduğu yönündeydi.  Ancak doğum sürecine beklediğimizden daha erken girdi. Yine bir sabah telefon sesiyle uyandım, artık alışmıştım sabah telefonlarına. Koşa koşa hastaneye gittiğimde sezaryen hazırlıkları yapılıyordu. Telefonda sesini duyduğum insanı, o neşeli haliyle görünce düşüncelerimde yanılmadığımı anladım. Fatma Hanım’ın eşi Hayrettin Bey, ondan daha gergindi; bir an, az sonra doğumhaneye girecek kişinin Fatma Hanım değil de eşi olduğunu düşünmüştüm.


 
Doğum aşaması, hiçbir terslik olmadan gerçekleşti.  Defne Meriç, yeni bir mucize gerçekleştirerek bütün güzelliği ile aramıza katıldı. Ertesi gün onları gördüğümde artık birbirlerine alışmışlar, sevgi yumağı haline gelmişlerdi bile. Fatma Hanım’da en çok hoşuma giden şey, yüreğinden sözcükleri sökerek kızına “Evlatçığım” diye hitap etmesiydi.  Uzun zamandır bu sözcüğün böyle içten, böyle yürekten kullanıldığına tanık olmamıştım.  Fatma Hanım’daki güleryüz, iyimserlik, neşe bütün hatlarıyla Defne Meriç’e de geçmişti sanki. Müthiş bir enerjileri vardı.


 
 



  
O günden sonra Fatma Hanım’la fırsat buldukça konuştuk, yazıştık. O artık benim için Fatma Hanım değil, arkadaşım Fatma oldu. Defne Meriç ile olan maceralarını, her fırsatta zevkle takip ediyorum. Buram buram kokan mutlulukları, bana kadar geliyor… Bu mutluluğa beni  de ortak ettikleri için sonsuz teşekkürlerimle…  
 
 

29 Eylül 2012 Cumartesi

Bir Mucizenin Baş Kahramanı ile...

Buket Selin ŞENER… Minik mucize Maya’nın sevgi dolu annesi. Çok sevdiği mesleği İngilizce öğretmenliğini, Maya’nın gelişiyle askıya alacak kadar fedakâr bir anne. Sadece mesleğini mi, bütün hayatını askıya almış aslında… Üstelik hiç de şikâyetçi değil, tam tersine o artık dünyanın en mutlu kadınlarından…

Sorduğum sorulara içtenlikle, biraz da heyecanla cevap verdi. Biliyorum ki aslında paylaşmak istediği daha birçok şey var ama bazen sözcüklerin gücü yetmez ya hislerimizi, mutluluğumuzu anlatmaya… Bazen anlatmak da gereksizdir aslında, sadece durup yaşamak en iyisidir, tadını çıkararak anın…

Selin Hanım, hamile olduğunuzu ilk öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Çok büyük bir heyecan yaşamıştık ilk öğrendiğimizde, ailemize yeni bir üyenin katılacağını bilmek öyle bir mutluluktu ki anlatılmaz yaşanır derler, işte öyle bir duygu…


Hamileliğiniz boyunca nelere dikkat ettiniz? Nelerden kaçındınız?
Doktorumun tavsiyelerine uymaya çok özen gösterdim, doğuma kadar bol bol yürüdüm ve yüzdüm. Beslenmemde mümkün olduğunca sağlıklı yiyeceklere yer verdim ama en çok ne yediniz derseniz “hurma” diyebilirim J

Bebek yapmayı düşünen ama bir türlü cesaret edemeyen anne adaylarına neler söylemek istersiniz?
Kendilerini tam olarak hazır hissettiklerinde  bu kararı vermeleri lazım.  Ben bu açıdan çok mutluyum. Maya, çok istenen ve beklenen bir bebekti. Çok şükür o da zamanında geldi J

Ve tabi ki Maya… Onu ilk defa kucağınıza aldığınız ana ortak olmuştum. O anda neler hissettiniz?
Mucizenin ta kendisi dedim, kendi canınızdan başka bir can…  Bir yandan şükrediyordum sağlıkla kucağımıza aldığımız için, bir yandan da şu hisler içindeydim: Sanki Maya daha önce de bizimleydi, sanki ben bu tatlı bebeğin hep annesiydim, sadece yeryüzüne gelme zamanı o günmüş dedim… Çok çok mutluydum ona kavuştuğum için…

Sonrasında hayatınızda neler değişti?
Hayatımıza renk kattı Maya. Evimizin neşesi o, günden güne büyümesini görmek, acaba bugün farklı ne yapacak diye beklemek çok büyük bir heyecan bizim için J

Hamilelik sonrası depresyon çok sık karşılaşılan bir durum. Sizin de başınıza geldi mi?
Çok şükür öyle bir şey yaşamadım… Eşim ve ailelerimizin desteğiyle  çok güzel bir lohusalık  geçirdim. Onlara binlerce teşekkürler..     .

Nasıl bir bebek Maya?
Maya’mız sakin, neşeli  ve kesinlikle içinde insan sevgisi olan bir bebek J Evet o 9 aylık ama  bugüne kadar kimseye ne ağladı ne de suratını astı... Her zaman güleryüzlüdür.

Annelere önerileriniz neler?
Anneler sabırlı olup çocuklarını anlamaya çalışmalı ve bence çocuk gelişimiyle ilgili kitaplar muhakkak okunmalı ve oradaki öneriler hayata geçirmeliler.

Bize Maya ile komik bir anınızı anlatır mısınız?
Aslında her gün farklı komik olaylar yaşıyoruz. Ama hatırlarsanız ilk komik anımızı sizinle beraber yaşamıştık. Yeni doğan fotoğraf çekiminde ansızın babasının kucağını ıslatıvermişti J

İşte Maya ve Selin Hanım’ın dünyası…  Zaman zaman ben de gidip dünyalarına konuk oluyorum. Bir anne ve bebeği arasındaki o özel bağ, doğumla başlayan mucizenin bir başka tarafı. Bu mucizenin sadece tanığı olmak bile beni mutlu etmeye yetiyor. Kim bilir bunu yaşamak nasıl bir duygudur…

 

 

24 Eylül 2012 Pazartesi

Burcu & Ela Kerim: Mutluluk


Bir Pazar sabahı, telefonum erkenden çaldı. Hayırdır diye geçirdim içimden, telefonun diğer ucunda sıkıntılı bir ses vardı. Uyku sersemliğimi üstümden attıktan sonra sesi tanıdım; Burcu Hanım doğum sürecine girmişti. “Ama daha zaman vardı” diye geçerken aklımdan yataktan fırladım. Aslında bütün normal doğumlarda kurduğum bir cümledir bu; “Ama daha günü gelmemişti…”

Yarım saat içinde hastanedeydim ancak daha önce hiç görmediğim bir anne adayı, az sonra karşılaşacağım mucize beni biraz tedirgin ediyordu. Odalarına çıktığımda karşılaştığım manzara; acı çeken bir anne, ondan daha fazla acı çeken bir baba ve ben artık gelmek istiyorum diyen bir bebekti. Genellikle normal doğumlar 3-4 saat içinde gerçekleşirdi ancak bu kez kızımız biraz inatçı çıkmıştı. Burcu Hanım, tam 7 saat boyunca sancı çekti. Fotoğraf makinesini bir kenara atmış, fotoğrafı falan unutmuş, onu rahatlatmaya çalışıyordum. Ama hiçbirşey onun acısını dindiremezdi, bunu bilmek bir insanın yaşayacağı en büyük çaresizliklerden biriydi şüphesiz.



Ve nihayet Ela gelmeye karar verdiğinde Burcu Hanım’ın artık hiç hali kalmamıştı. Yarım saatlik son bir çabadan sonra minik kızı, Burcu Hanım’ın kucağındaydı. Ve saniyeler önceki sancının, çığlıkların yerini sıcacık gülücükler ve gözyaşları almıştı. Ben de derin bir nefes almıştım.




O gün Burcu Hanım, bana anneliğin nasıl bir mücadele, nasıl bir azim ve nasıl bir emek olduğunu gösterdi. Asıl mucize belki Ela’ydı ama bu mucizenin baş kahramanı Burcu Hanım’dı. 7-8 saat boyunca hiç pes etmeden, bir an bile vazgeçmeden öyle büyük acılara göğüs germişti ki Ela bebek çok şanslıdiye geçirdim içimden. Ciğerinden, yüreğinden, etinden koparıp minik meleğini almıştı kucağına…

Çekimler bitip eve dönerken tek bir şey vardı aklımda: Annelik, biz kadınlara verilmiş en büyük mucizeydi…

 
 

 

 

15 Eylül 2012 Cumartesi

Bir Maya Masalı...


Selin ve Mahmut Şener çiftiyle ilk tanıştığım gün, henüz minik perileri Maya’ya kavuşmamışlardı. Maya, annesinin karnında huzur içinde bizi dinliyordu. Daha tanıştığımız ilk günden itibaren, bu çiftin birbirlerine olan sevgi ve bağlılıkları, benim gözümde onları farklı bir yere taşıdı. Huzur içinde, sakin bir hamilelik süreci geçiriyordu Selin Hanım. Mahmut Bey de elinden gelen yardımı esirgemiyordu Selin Hanım’dan. Tanışma ve onları evliliğe götüren öykülerini dinlediğimde, onların yaşamlarında tesadüflerin yerinin önemini anladım. Birlikte Selin Hanım’ın hamileliğinden itibaren başlayıp Maya’nın doğumuna kadar giden bir öyküye imza attık.















Gecenin 12’sinde Mahmut Bey, beni aradığında sesi heyecandan titriyordu. Evet, minik peri gelmeye karar vermişti.  Yataktan fırlayıp soluğu hastanede aldığımda Selin Hanım gayet soğukkanlılıkla nefes egzersizleri yapıyordu.  Selin Hanım dışında herkes telaş içindeydi. Normal doğum sürecine girilmişti. Sanıyorum, doğum fotoğrafçılığı yaptığım süre boyunca en rahat normal doğumu Selin Hanım’ın yaptığını söyleyebilirim. Sabaha karşı 3 civarında minik Mayalarına kavuşmuşlardı. 9 aylık büyük özlem sona ermişti. Gözlerindeki ışıltı gerçekten görülmeye değerdi. Hayatlarındaki en önemli mucize, kucaklarında sessizce uyuyordu artık.





 1 hafta sonra “yeni doğan” çekimi için gittiğimde artık anne ve babanın ne demek olduğunu iliklerine kadar hissetmişlerdi. Uykusuz geceler, süt yapan yiyecekler, Maya’nın gazı,uyku saatleri derken öyle tatlı bir telaş içindeydiler ki… Hayat, şimdi onlar için Maya olmuştu.






Ve o günden sonra aradan tam 8 ay geçtikten sonra yeniden gördüm Maya’yı… Aman Allahım! O minicik, uykudan gözlerini açamayan peri bu hale nasıl gelmişti? Zaman, bir bebeğe bu kadar mı yakışırdı. (Maşallah diyelim) İşte bir diğer mucize diye geçirdim aklımdan; nefes almaya başlamamızla birlikte başlayan mucizeler zinciri zamanla birlikte iyice şekil değiştiriyor ve kendini bize gösteriyordu. Elbette, sadece gören gözlere…


14 Eylül 2012 Cuma

Merhaba...

Mucizeleri her zaman en uzağımızda, en olmadık olaylarda ararız. Bir peri gelecek ve sihirli değneğiyle hayatımızı baştan aşağıya değiştirecektir. Bunu bekleriz ömrümüz boyunca. Oysa hep beklediğimiz o mucize, hemen gözümüzün önündedir. Ve mutlaka bizim de başımıza gelmiştir. Evet, kendi yaşamımızdan bahsediyorum. Annelerimizin yüreğinden koparak ilk soluk almaya başladığımız o an, aslında kendi mucizemizi yaşamaya başladığımız andır. Eminim ki hepimiz, bir anne babanın hayatına bir peri olarak girip sihirli değneğimizle mucizevi bir şekilde yaşamlarını değiştirmişizdir.

Ben de herkes gibi bu mucizeyi "unutalı" uzun zaman olmuştu. Tam da mucizelerden umudumu kestiğimde, artık mucize diye birşeyin olmadığına inanmaya başladığım dönemde başladım doğum fotoğrafçılığı yapmaya. O günden bu yana defalarca kez, farklı biçimlerde çok başka mucizelere tanıklık ettim. Bir bebeğin, annesinin varlığından koparak ilk nefesini alışı ve ilk çığlıklarını atışını her zaman şaşkınlıktan irileşmiş gözlerle ve her anı yakalayıp tutmak isteyen fotoğraf makinemle karşıladım, karşılamaya devam ediyorum.

Bir süre sonra bu mucizeleri, herkesle paylaşmaya karar verdim. "Unuttuğumuz" o mucize anlarını hatırlayalım, yaşamımıza ışık yapalım diye. Burada kimi zaman bu mucizenin baş aktörleri olan anneleri konuk edeceğiz, kimi zaman yeni perilerle tanışacaksınız, fotoğraflarını seveceksiniz. Kimi zaman da henüz perilerine kavuşmamış anne adaylarımızın endişelerini, korkularını, kaygılarını birlikte paylaşıp onlara, "Merak etme, bebeğin sağsalim sana gelecek" diyeceğiz, ortak bir dili konuşmanın rahatlığıyla. Bu, sadece bir doğum fotoğrafçısının blogu olmayıp bütün perilerin ve o perilerin annelerinin blogu olacak zamanla, eminim...

Yazımı; beni mucizelerine ortak eden bütün annelere teşekkür ederek bitirmek istiyorum... Mucizelerle kalın...


Özlem Dağ
Doğum Fotoğrafçısı
İletişim: 0554 711 77 41
e-mail: ozlem3@gmail.com