Biliyordu. Küçücüktü ama biliyordu. Hayattaki deneyimleri
sadece bir yıla dayanıyordu ama biliyordu. Babasının onu asla yere
düşürmeyeceğini, onun kollarındayken güvende olduğunu biliyordu.
Maya’nın doğumundan yaklaşık bir yıl sonra ziyaret etmiştim
onları. Benim minik mucizem artık kocaman olmuş, etrafa gülücükler saçıyor, ürkerek de olsa
ilk adımlarını atmaya hazırlanıyordu. O zaman tanık oldum babayla kızı
arasındaki aşka. Ve o zaman tanık oldum; bir babanın kızına olan şefkatine.
Mahmut Bey, artık bir babaydı; hayat bir daha onun için asla eskisi gibi
olmayacaktı. Çünkü bir kez anne-baba olursanız hayat sizin için bir daha asla
eskisi gibi olmazdı. Aniden dünya, size tehlikelerle dolu bir yer gibi
görünmeye başlardı; her kenar, her köşe, her taş, her araba, her hayvan, her
insan. Tek amacınız, bu minik varlığı dünyadaki bütün tehlikelerden korumak
olur ve bu bile sizi, yenilmez bir savaşçı haline dönüştürmeye yeter.Mahmut Bey de bütün gücüyle, bütün varlığıyla kızını artık her şeyden korumak için yaşayacak, onun ilk adımlarına, ilk sözcüklerine tanık olacak, zamanla büyüdüğünü görecek ve zamanı geldiğinde de minik meleğinin ondan uzaklara gittiğine tanık olacaktı.
Daha minicik olmasına rağmen Maya da sanki bunları biliyor gibiydi. O yüzden babasına sonsuz ve asla sarsılmayacak bir inançla güveniyor, babasının onu asla tehlikeye atmayacağını çok iyi biliyordu. Her zaman, hiç düşünmeden sığınabileceği güçlü, şefkatli kollardaydı artık. Büyüyüp kendi ayakları üzerinde durmaya başlasa bile babasının gözünde hep o minik haliyle kalacaktı; çiçekli elbisesi, kırmızı saç bandı, çıplak ayakları ve masum melek yüzü.
O yüzden biliyordu. Küçücüktü ama biliyordu. Ve babasına
kendince dünyanın en özel hediyesini veriyordu: güven dolu bakışlar ve kocaman
gülücükler…