Ailenin ikinci bebeğiydi Kıvanç Deniz.
Sezaryenle dünyaya gelecekti. Sabah, kararlaştırılan saatte
Yusuf Bey ve Aylin Hanım ile buluştuk. Aylin Hanım ve Yusuf Bey’de ikinci çocuk
olmasının rahatlığı vardı. Daha önce de aynı süreçten bir kez geçmişlerdi ve
neler olup biteceğini biliyorlardı. Artık deneyimliydiler J
Hazırlıklar yavaş yavaş devam ediyordu. Doğum zamanı
yaklaştıkça Aylin Hanım’ın gözlerindeki heyecan da artmaya başlamıştı. Korkuyla
karışık ışıl ışıldı gözleri… Ameliyathanedeki bekleyiş biraz uzun sürmüştü;
epiduralden genel anesteziye dönülmüştü. Az sonra Kıvanç Deniz aramızda
olacaktı.
Kısa bir zaman diliminden sonra işte Kıvanç’ın çığlıkları
duyulmuştu. “Ben geldim annee” diye sesini duyurmaya çalışıyordu. Ama yolda
biraz yorulmuştu minik Kıvanç. Bu yüzden biraz oksijen alması gerekiyordu. O
bakım odasına giderken, anneyi de son hazırlıklar için ameliyathanede
bırakmıştım.
Odaya çıktığımda bütün aile orada, heyecanla bekliyordu. Ne
kadar güzel ve kalabalık bir aile diye düşündüm. Halası, teyzesi, amcası, yengesi,
anneanne ve babaannesi de oradaydı. Ve tabi ki ablası, minik İrem. Sanırım, en
çok o heyecanla bekliyordu; hem annesini hem de minik kardeşini.
Birkaç saat sonra minik İrem hem annesine hem de kardeşine
kavuşmuştu. Önce biraz çekingendi, gözlerine inanamıyordu sanki. Ama sonra
sanki aylardır tanışıyorlarmış gibi kardeşine kol kanat germişti. O kadar
şanslıydı ki Kıvanç… Elden ele dolaşıyordu; kimse onu bırakmak istemiyordu. O
kadar güzel bir ailesi vardı ki… Aylin Hanım, yorgundu ama gururla bakıyordu
oğluna. Elbette Yusuf Bey de öyle… Bir kızını kucaklıyordu, bir oğlunu… Tabi ki
eşini de…
Onlardan ayrılırken geride geniş ve güzel bir aile tablosu
bırakmanın rahatlığı vardı içimde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder